Bir Müslüman olarak Kudüs’ün çocuk katili İsrail’in zulmünden kurtulması için dua ediyorum.
Evet, bir Müslüman olarak ancak ve ancak dua ediyorum! Allah tek umudumuz! Fakat Allah bizim dualarımızı kabul eder mi?
…
Peki, Türkiye başta olmak üzere İslam coğrafyası diye adlandırdığımız, çoğunluğunu Arapların oluşturduğu bir buçuk milyar Müslümanın İsrail’e gücü yeter mi?
Yetmez!
Yeni dünya düzeninde sistemin kurucu aktörleri olarak, terörist ilan edilmiş bir dinin mensuplarının bırakın Kudüs’ü kurtarmayı, kendi şehirlerini kurtarmaya güçleri yetmez! Son 2 asrın en çok katledileni Müslümanlar. Kimden dolayı? Yine Müslümanlardan dolayı. Nedeni ne? Mili ve manevi hususlarda şuursuzluk! Akıl ve bilimden yoksunluk. Cahiliye devri cahilliğinin bin mislini yaşıyor olmak!
Yeni dünya düzeninde saha bize ait değil. Kanun koyucular bizler değiliz. Bağımsız bir para sistemimiz dahi yok. Dolayısıyla kurallarda hep bizim aleyhimize işliyor. Çünkü Hristiyan dünyasının ve Siyonist iddianın karşısında bir sistem sunabilmiş değiliz. Bugün birbirinden nefret eden iki grup ortak bir dünya düzeni, İslam’a nefes aldırmayan bir dünya düzeni inşa etmiş. Peki, dinin üstünlüğü ile övünen Müslümanlar bir düzen inşa edebilmiş mi? Hayır… Bağımsız bir ekonomik sistem kurabilmiş mi? Hayır… Bir savaş hukuku, bir askeri nizam, bir medeni yaşamı düzenleyen adalet sistemi, bir çağı aşan eğitim sistemi kurabilmiş, yaşatabilmiş mi? Hayır…
Yani Allah Resulü Efendimizin neredeyse 15 asır önce çocuklarını diri diri toprağa gömen, helvadan put yapıp tapan ve acıkınca da yiyen bir cahiliye topluluğuna getirdiği sistemin neresindeyiz? Bedir Kuyuları başında uyguladığı Savaş Hukukunun neresindeyiz? Arada geçen ihtişamlı İslam Çağı’nı, İslam Barış Devrini, İslam Bilim Devrini bırakın bir kenara… Siyasette, bilimde, sanatta, edebiyatta, ortak kültür ve tarihte neredeyiz?
Kudüs Kurtulmaz!
İslam coğrafyası içinde bulunduğu fikri, dini ve siyasi bölünmüşlükten dolayı Kudüs, Şam, Bağdat, Halep, Kahire, Trablus, Tebriz ileride İstanbul kurtulmaz!
Tüm bunları bir kenara bırakalım! Kınamaktan ve dua etmekten başka elinden hiçbir şey gelmeyen Türkler dahil tüm İslam toplumları, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan ABD’ye gücümüz yetti mi? Hayır…
Doğu Akdeniz ve Kıbrıs hususunda Arapların tutumu ortada mı? Türkiye’nin tam karşısında yer alıyor mu? Evet…
İslam Teşkilatı Örgütü, Türkiye’nin karşısında mı? Evet…
Suudlar, Körfez ülkeleri, İran, Suriye, Irak, son iki ülkedeki Kürtler bunların hepsi Türkiye’nin yanında yer almak yerine İsrail ve ABD’nin yanında mı? Evet…
Dünyanın zengin Arap şeyhleri ve devlet reisleri, Filistin lideri Mahmut Abbas dahil Türkiye’ye karşı Ermenilerle ve arada bir Siyonistlerle işbirliği tutmaktan çekiniyorlar mı? Hayır…
Peki, Gazze veya Kudüs hususunda Türkiye dışında ses çıkaran halkı Müslüman tek bir devlet gördünüz mü? Hayır…
Peki, Kudüs’te ve diğer İslam beldelerinde her ne şartta olursa olsun, tüm siyasi ve ekonomik çıkarlarını bir kenara bırakarak, mazlumların hakkını savunacak bir tek devlet var mı? Hayır…
Biz ne yapmalıyız?
Biz, güçlü bir devlet olana dek, sistemini kurmuş bağımsız bir ekonomisi olan ülke olana dek, bilimi, sanatı ve edebiyatıyla yeniden güçlü bir devlet olana dek, silahı ve cephanesi dışa bağımlı olmayan bir devlet olana dek, onurlu bir dik duruşla, mazlumların daha fazla zulme uğramaması için akılcı bir politika gütmek zorundayız.
Türkiye Cumhuriyeti henüz 100. Yılını doldurmuş değildir. Tarihte kurduğumuz tüm devletlerin kuruluş aşamasında yaptıklarımız ve yaşadıklarımız ortadadır. Hamaset ve hakaretle boş beyinleri doldurmak yerine, akıl ve bilime dayalı bir nesil yetiştirerek güçlenmeyi beklemeliyiz. Bu süreçte belki zahirde taviz görünen bazı diplomatik hamleler yapılabilir.
Emin olunuz ki 50 Arap Şeyhini muhatap almaktansa bir Türk Hariciye Vekilini karşısında muhatap bulmak, tüm Siyonistleri ziyadesiyle mutlu edecektir. Çünkü onlar, İslam coğrafyasında Türksüz yaptıkları tüm hesapların bir gün bozulacağını bilirler. Türkiye, satılmış Arap liderlerine rağmen, yeni bir siyasi politika geliştirmeli, İsrail ve ABD ile yeniden bir düzen üzerine anlaşmanın yolunu bulmalıdır.
Yeni bir sistem kuramıyorsanız, ekonomik anlamda bağımsız değilseniz, sözde İslam coğrafyasının oluşturduğu yapay oluşumlar da dahi sözünüze itibar edilmiyorsa, tüm İslam coğrafyasındaki savaş alanlarına para ve asker olarak yetişemiyorsanız, diplomasiyi kullanacaksınız. Her fırsatta sizi sırtınızdan hançerleyen Arap şeyhleriyle yol yürümektense İsrail ve ABD ile aynı masaya oturup hiç yoksa düşmanın gözüne baka baka, Mazlumun hakkını savunmak için gayret edersiniz. Belki yaptığınız bazı antlaşmalar Hudeybiye Antlaşması gibi ilk zaman anlaşılmaz! Belki mazlumların Allah’ı, içteki samimiyete binaen yine Hudeybiye’de olduğu gibi zor zamanda yapılan bu antlaşmaları tersine çevirir.
İyi bir diplomasiyle kurulacak yeni düzen, yeni şartlar mazlumların ahını dindirir. Bu süre Müslümanların şuur sahibi olmalarını sağlar ve belki bir gün kurtulur Kudüs! Yine bu kurtuluş Türkiye eliyle olur. Yani Kudüs’ü bu gün değilse bile yarın ancak Türkler kurtarır.
Türkiye bunu yapmazsa ne olur?
Pek yakında Kudüs’te bir parça Müslüman Mahallesi kalır. Kudüs, diğer Arap şeyhlerinin işbirliği ile tamamen İslam olmaktan çıkar. İsrail Devleti’nin tüm dünyanın kabul ettiği yeni başkenti olur.
Biz de yine bol bol kınar, bol bol beddua ederiz! Başka da elimizden bir şey gelmez…